2025 Ankara Şehircilik Bienali / Gecekondu Müzesi

Kolokyum   //  17 Ekim 2025 @ 14:30

Etkinlik Açıklaması Gecekondu Müzesi

“Gecekondu” sadece bir yapı biçimi değil; bir göç hikâyesi, bir yaşam mücadelesi, bir hayat tarzıydı. Köyden kente gelenlerin umutlarını, hayallerini ve yoklukla verdikleri direnişi duvarlarına işledikleri bir tarih dokusuydu. Her bir yapı, göç eden bir ailenin yeni hayata tutunma çabasıydı. Bu yapılar, sadece barınma ihtiyacını karşılamadı; geleneksel dayanışma kültürünü kentin anonim yapısı içinde canlı tutarak, kentin çeperlerinde yeni bir yaşam biçimi kurdu. Gecekondu, hem bireysel hem de kolektif belleğin bir parçası olarak zamanla bir kentin hafızasına kazındı; yalnızca bir dönem mimarisi değil, kent kültürüne sinmiş bir yaşam tarzı olarak yer etti. Yer isimlerinde, halk hikâyelerinde, hatta sokakların konuşma biçimlerinde bile izini bırakmıştır. Yıkılan evlerin yerini beton bloklar alsa da, o evlerde doğan türküler, yazılan mektuplar, anlatılan çocukluk anıları ve mahallenin ortak sesi hâlâ kent hafızasının kıyılarında dolaşır. O yüzden gecekondu sadece geçmişe ait değildir; kentin hatırasında sürekli yeniden kurulur, her hatırlanışında biraz daha derinleşir. Kimi zaman iki göz odalı, kimi zaman çatısında plastik örtü olan bu evler; çocukların çamurda koştuğu, kadınların birlikte turşu kurduğu, gençlerin sokak aralarında top oynadığı, komşulukla beslenen, sobanın başında kurulan hayallerin mekânıydı. Yaz akşamlarında kapı önlerine taşınan sandalyelerde edilen sohbet, düğünlerde mahallenin birlikte kurduğu kazanlar, cenazelerde paylaşılan yaslar... Duvarlarında imeceyle harç yoğrulmuştu; her tuğlası bir tanıklık, her çatlak bir hatıra taşıyordu. Kapılarının ardında ise ötekileştirilmişlerin büyük bir onurla yaşattığı, dayanışma ve paylaşma üzerine kurulu bir mahalle kültürü hüküm sürüyordu. Bu yapılar sadece başını sokacak bir yer değil, kendi emeğiyle hayat kurmanın, köksüzlüğe karşı bir kimlik inşasının onurlu göstergesiydi. Gecekondu Müzesi, yıllarca görmezden geldiğimiz, imar planlarının silmeye çalıştığı, karar vericilerin yok saydığı hayatları görünür kılmak için; her detayında kentsel dışlanmışlığın sessiz çığlığına kulak verecek, sadece mekânın değil, aynı zamanda insanların belleği olacak, bir dönemin kent yoksullarının hayatta kalma stratejilerinin, umutlarının ve dayanışma ağlarının somut tanıklığını içerecektir. Sade, derme çatma bir yapının ötesinde bir hayat kurma biçimi olan gecekondu, onurlu bir yaşam mücadelesine girişen insanların kendi kaderlerini kazıdıkları, her eşyasında bir geçmişin izlerinin olduğu, her duvarında verilen mücadelenin seslerinin yankılandığı bize en uzak yakın tarihimiz değil midir? Mutfakta pişen çorbanın buharı, avluda serilen halının üzerindeki sabah güneşi, kapı önünde edilen sohbetin sıcaklığıyla birleşerek o “mahalle” kültürünün canlı ruhunun özlemini çekmiyorsak, sorun gecekonduda değil, bizdedir dostlar! Gecekondu Müzesi, modern yaklaşımın güçlü bir temsilcisi olarak, yalnızca fiziksel yapıların değil, göç yollarında biriken hikayelerin, gündelik hayatta görünmeyen emek biçimlerinin, mahalle aralarında örülen dayanışma ağlarının, devlet politikalarıyla görmezden gelinen yaşam pratiklerinin ve sınıfsal dışlanmanın yarattığı direniş kültürünün de mekânsal bellekte somutlaştığı bir kurum olarak düşünülmüştür. Bu müze, sadece yapıların değil, bu yapıların içindeki hayatların ve hafızaların da temsil edildiği; geçmişin, bugünün ve potansiyel geleceğin bir araya getirildiği bir diyalog alanıdır.